Sitokin, T Lenfosit Hücreleri, Patojenik Etki- Bitkilerde Embriyo ve Kök Hücre İlişkisi

seyhan ersan

Prof. Dr. Seyhan Ersan

Kanserden korunma için, bağışıklık ve antioksidan savunma sisteminin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle sağlıklı ve dengeli beslenmekle birlikte, pozitif düşünmek, en az 6-7 saatlik yeterli uyku uyumak, düzenli egzersiz ve spor yapmak oldukça yararlıdır. Bütün bunların yanı sıra kansere yol açtığı düşünülen etkenlerden sakınmak, bunlarla etkileşimi en aza indirmek, infeksiyon prekanseröz lezyonların kanserleşmesine engel olmak ve infeksiyon etkeni onkojenik bakteri ve virüsler ile ilgili tedavinin sağlanması gerekmektedir. Birçok viral etken kansere neden olabilir. Zira; Hepatit B virüsü ile hepatosellüler kanser; Helikobakter Pylori ile mide kanseri; bazı human papilloma virüs suşları ile serviks (rahim ağzı) kanseri; Epstein- Barr virüs ile Burkitt lenfoma, Hodgkin hastalığı ve bazı B hücreli lenfomalar ile nazofarinks kanseri; HIV virüsü ile T hücreli lösemi – lenfoma arasında etiyolojik ilişkiler gösterilmiştir.

Hücrelerin kontrolsüz ve sürekli çoğalmaları sonucu oluşan kanser tek bir organ hastalığı olmayıp, tedavi edilmediğinde yakındaki ve uzaktaki organlara metastaz yapan bir hastalıktır. Kanser hastalığının tedavisinde; cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormon tedavisi, immünoterapi, lazer tedavisi ve embriyonik kök hücre tedavisi yer almaktadır.

Günümüzde modern tedavinin ilk basamağı haline gelen, rejeneratif olarak isimlendirdiğimiz "normal işlevi eski haline getirmek için insan veya hayvan hücrelerini, dokularını veya organlarını değiştirme, mühendislik veya yenileme süreci" uygulamalarının temelini oluşturan, yüksek farklılaşma, çoğalma ve kendini yenileme potansiyeli bulunan kök hücreler, hasar görmüş dokuları yenilemek veya onarmak için kullanılmaktadır. Kök hücreler hayvan embriyonik, fötal ve erişkin aşamalarında var olan, organların ve dokuların yapı taşı olan farklılaşmış hücrelere dönüşebilen farklılaşmamış hücrelerdir. Kök hücre uygulamalarının başarısını büyük ölçüde hasarlı dokuya, dokunun tamirine yetecek sayıda ve kalitede hücrenin aktarılması belirlemektedir. Kök hücreler genellikle hem kendi kendini yenileme hem de çok yönlü farklılaşma yeteneği olan klojenik hücrelerdir.

Kemik iliğinde bulunan hematopoetik kök hücreler tarafından üretilen lenfositlerin temel görevi, vücuda giren başta virüs, bakteri, mantar ve parazitler gibi patojenler olmak üzere vücuda yabancı olan molekülleri ortadan kaldırır. İmmün hücrelerin temel görevleri ‘benden misin değil misin’ sorusuna yanıt aramaktır ve buna göre vücudu korumaktır. Dolaşım sisteminde bulunan B lenfositler vücuda yabancı olan moleküllere karşı antikor üretirler. Multipotent hematopoetik kök hücreler öncelikle myeleoid ve lenfoid olmak üzere iki hücre tipine başkalaşır. Beyaz kan hücrelerinin bir türü olan lenfositler ise NK (Natural Killer, doğal katil hücre), T ve B hücreleri olmak üzere 3 farklı alt türüne dönüşür. Vücut savunmasında önemli görevi olan ve antikor üreten B lenfositler, toplam lenfosit miktarının % 10'nu oluştururlar. B lenfositler, göğüste bulunan ve Timüs adı verilen lenf bezinde olgunlaşarak T hücresine dönüşür . T lenfositler bu sırada kendi hücrelerine saldırmamak üzere bir eğilimden geçirilir böylece otoimmün yanıt engellenmiş olur. T hücreleri, toplam lenfosit miktarının yaklaşık olarak % 80 nini oluşturur. T lenfosit hücreler, lenf bezleri başta olmak üzere, bademcik, bağırsak, dalak, lenfoid gibi bölgelere ulaşır. T hücrelerinin temel görevi, vücutta bulunan yabancı organizmaları öncelikle ortadan kaldırmak veya B lenfositlerini uyararak bu moleküllere karşı antikor üremini sağlamaktır. Bunun için sitokin ve kemokinler olmak üzere lenfokin olarak adlandırılan kimyasal salgılanır ve bağışıklık sistemini harekete geçirir. Lenfositlerin 3. ve son tipi olan NK hücreleri ise sadece virüs ve tümör tarafından etkilenen vücut hücrelerini, sağlıklı hücrelere zarar vermeden öldürür. NK hücreleri de toplam lenfosit miktarının yaklaşık %10’unu oluşturur. T lenfositlerin diğer bağışıklık hücrelerini uyarması bir dizi kimyasal reaksiyonla gerçekleşir. Sitokin adı verilen bu hücresel yanıt, T hücrelerinin yanı sıra mononükleer hücre türleri ve stroma hücreleri gibi farklı yapılardan da salınır [1].

Sitokin, hayvan ve bitki hücrelerince üretilen, hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptitlerin bir grubudur [2]. Hücre yüzeyi sitokin reseptörleri aracılığıyla görevlerini yapar. Yangı (inflamasyon, iltihap) ve bağışıklık reaksiyonlarında, aktif lenfositler, makrofajlar, endotel, epitel ve konnektif dokular tarafından oluşturulurlar. Vücutta bulunan grip, soğuk algınlığı ve COVID-19 gibi enfeksiyonların varlığında immün hücreler hızla sitokin salgılayarak bağışıklık sistemi hücrelerini uyarır. Son derece hızlı bir tepki olan sitokin üretiminin çok fazla olması durumunda sitokin fırtınası olarak bilinen durum ortaya çıkar.

Klinik çalışmalardan elde edilen sonuçlar, dejeneratif, otoimmün ve genetik bozuklukların tedavisinde kök hücre bazlı tedavinin büyük terapötik potansiyele sahip olduğunu göstermektedir [3]. Bununla birlikte, kök hücrelerin klinik uygulaması bazı etik ve güvenlik sorunlarını gündeme getirmektedir. İnsan embriyonik kök hücre araştırmaları ve klinik tedavinin geliştirilmesi ile ilgili en önemli etik problem, bu tip kök hücrelerin elde edilmesi sırasında insan embriyosunun yıkımını içermesidir. Ek problemlerin yanında sınırsız farklılaşma potansiyeli ile istenmeyen bu farklılaşma, sitokin fırtınası sonucu otoimmün ve maling oluşumlar büyük bir risk oluşturmaktadır.

Kök hücre tedavisinde bitkisel kökenli bileşiklerin doğal kaynaklı uyaranlar olarak uygulanması yeni ve alternatif bir perspektif olmakla beraber, yüksek potansiyele sahip bir alandır. Bu nedenle daha az toksik ve düşük maliyetli bitkisel kökenli ajanlar özellikle mezenkimal kök hücreler üzerine yapılan çalışmalarda, bitki ekstreleri (örn. Foeniculum vulgare (Rezene), Ginkgo biloba) ve bazı fitokimyasallar (örn. kurkumin, genistein, naringin, resveratrol) kullanılmış ve bu ajanların kök hücre çoğalması, farklılaşması ve doku rejenerasyonunu arttırıcı etkileri olduğu belirlenmiştir[4].

Bitkilerin embriyo dönemi kök hücreleri, bitkilerin yaşama gücünün esasıdır. Kök, çiçek ve filizler gibi büyüme kısımlarından elde edilir. Bitkiler, kök hücrelerini kullanarak sürekli yeni yapraklar ve çiçekler üretme özelliğine sahiptir. Kök hücrelerin en inanılmaz yönleri; ölümsüz olmaları, yaşlanmamaları, sürekli kendi kendilerine çoğalabilmeleri ve kendilerini yenileyebilmeleridir.

Bitki kök hücreleri insan kök hücreleriyle benzer epigenetik faktörler barındırırlar . Bitki kök hücrelerinden elde edilen özler insan kök hücreleri için önemli besin kaynağıdır ve insan kök hücrelerinin canlılığını olumlu yönde etkiler. Bitki kök hücreleri "auksin” (oksin) isimli bir hormonun üremini artırır. Bu hormon kök hücrelerine ulaşarak bölünmelerini ve çoğalmalarını uyarır . Böylece yeni kök hücreler üretilir. Sonuç itibariyle üretilen bu yeni kök hücreler doku yenilenmesini sağlayarak canlı ve sağlıklı görünmeyi oluştururlar. Kök hücreler farklı kaynaklardan elde edilebilir. Genel bir sınıflandırma ile elde edildiği kaynağa göre; embriyonik ve embriyonik olmayan kök hücreler olarak sınıflandırılır [5].

Bitkisel Embriyonik kök hücreler, embriyonun erken safalarında var olan, bitkiyi oluşturan özelleşmiş tüm hücre tiplerine dönüşebilme yeteneğindeki henüz farklılaşmamış hücrelerdir [6].

Kök hücreler üzerine etkili olan fitokimyasallar ve bitki ekstreleri etki ettikleri sinyalizasyon yolaklarına göre hücrelerin proliferasyonu ve farklılaşma yönlerinde değişiklikler meydana gerebilir. Bu özellikleri ile kök hücre uygulamalarında rutin olarak kullanılan rekombinant ve sentetik sitokinler, büyüme faktörleri ve diğer proteinlerin fonksiyonlarını taklit ederler.

Biyoaktif fitokimyasalların kök hücreler üzerine etkileri ile ilgili yapılan araştırmalar mevcuttur [7]. Antioksidan ve antienflamatuvar etkisi olduğu bilinen Kurkumin’in kök hücrelerin farklılaşması ve proliferasyonu üzerine etkisini gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Mujoo ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, kurkumin 10 µmol/L konsantrasyonda endotelyal nitrik oksit sentaz transkript seviyesinde ve kardiyak spesifik transkripsiyon faktörlerinin gen ekspresyonunda önemli bir artış sağlayarak, embriyonik kök hücrelerin miyokardiyal farklılaşmasını indüklemiştir. Daha yüksek konsantrasyonlarda ise kurkumin (20 μmol/L) hücrelerin büyümesini inhibe etmiştir [8]. Diğer bir çalışmada, düşük doz (0.1 ve 0.5 μM) kurkumin embriyonik nöral progenitör hücrelerin proliferasyonunu arttırırken, yüksek dozlar (≥10 μM) progenitör (öncü) hücreler üzerine sitotoksik etkiye neden olmuştur [9].

Kök hücre tedavisinde bitkisel kökenli bileşiklerin doğal kaynaklı uyaranlar olarak uygulanması yeni ve alternatif bir perspektiftir. Bu konuda yapılan birçok çalışmada, kök hücrelerin proliferasyonu ve farklılaşması için kullanılan bitkisel kökenli uyaranların, kondrojenik (kıkırdak dokusundan kaynaklanan), osteojenik (kemik dokusundan gelişen), adipojenik (yağ dokusundan gelişen), nörojenik (Sinir ve duyu kökenli) vb. potansiyellere sahip olduğu belirlendiği gibi ayrıca rejenerasyona katkıda bulunma potansiyeli olan fitokimyasalların entegre halde kullanıldığında doku rejenerasyonun arttırdığı yönündedir [10].

Kök hücrelerin çoğalması ve farklılaşması için kullanılan sentetik ve rekombinant uyaranların olası yan etkilerini minimize eden bitkisel uyaranlar, düşük maliyet, yüksek oranda bulunabilirlik ve düşük toksisiteleri ile daha güvenli kullanım avantajına sahiptir.

Bitkisel ekstraktlar veya biyoaktif fitokimyasalların uygulanması ile kök hücrelerde görülen proliferatif ve farklılaşma akviteleri, kanser hastalıklarının tedavisi ve metastazların önlenmesi yanında osteoporoz, kalp hastalıkları, Parkinson, kıkırdak ve kemik dejenerasyonları gibi hastalıklar için ümit vadetmektedir.

Kaynaklar

  • 1-atlashastanesi.com.Lenfosit
  • 2-Sitokin wikipedia.org
  • 3- Karpuz. B, Küçükboyacı., N; The PotenIal Role of Plantderived SImulants in Stem Cells ApplicaIons. J. Pharm. Sci., 44, 2, 159-168, 2019
  • 4-Udalamaththa, V. L., Jayasinghe, C. D., & Udagama, P. V. (2016). PotenIal role of herbal remedies in stem cell therapy: proliferaIon and differenIaIon of human mesenchymal stromal cells. Stem Cell Research & Therapy, 7(1), 110. hTps://doi. org/10.1186/s13287-016-0366-4
  • 5- Kök hücreyi tanıyalım. FNG & Bilim Tıp Transplantasyon Dergisi, 1(1), 19–28. hTps:// doi.org/10.5606/fng.transplantasyon.2016.004
  • 6-Trounson, A, 2006. The producIon and directed differenIaIon of human embryonic stem cells. Endocrine Reviews, 27(2), 208–219. hTps://doi. org/10.1210/er.20050016
  • 7-Dadashpour, M., Pilehvar-Soltanahmadi, Y., Zarghami, N., Firouzi-Amandi, A., Pourhassan-Moghaddam, M., & Nouri, M. (2017). Emerging Importance of Phytochemicals in RegulaIon of Stem Cells Fate via Signaling Pathways. Phytotherapy 9 Research, 31(11), 1651–1668. hTps://doi. org/10.1002/ptr.5908
  • 8-Mujoo, K., Nikonoff, L. E., Sharin, V. G., Bryan, N. S., Kots, A. Y., & Murad, F. (2012). Curcumin induces differenIaIon of embryonic stem cells through possible modulaIon of nitric oxide-cyclic GMP pathway. Protein and Cell, 3(7), 535–544. hTps:// doi.org/10.1007/s13238-012-2053-2
  • 9- Kim, S. J., Son, T. G., Park, H. R., Park, M., Kim, M.- S., Kim, H. S., Chung, H. Y., MaTson, M. P., Lee, J. (2008). Curcumin SImulates ProliferaIon of Embryonic Neural Progenitor Cells and Neurogenesis in the Adult Hippocampus. Journal of Biological Chemistry, 283(21), 14497–14505. hTps://doi. org/10.1074/jbc.M708373200
  • 10-Joseph, J., Sundar, R., John, A., Abraham, A., & Abraham, A. (2018). Phytochemical Incorporated Drug Delivery Scaffolds for Tissue RegeneraIon. RegeneraIve Engineering and TranslaIonal Medicine.